Şiirsellik, bir uzlaşma üzerinde kurgulanmış metinlerin
“güzel”, “steril”, “hoş” hamurudur. Uyumluluk kuralına bağlı kalınarak oynanan
bu oyun, en katı konformist içeriğe sahiptir.
Şiirsellik, bu yapısıyla herkesi olduğu yerde tutar,
anestezik bir etki yaratır. En temel duyguları, sembolleştirme ve sonrasında da
kendi sembollerinin gerisine düşürme yeteneğidir. Hissedişin doğallığı
şiirsellik yoluyla kodların, klişelerin sınırlarına alınır ve zihinlerde, başka
türlüsünün mümkün olabileceğine ilişkin çıkışları kapatır. Duygular artık birer
nesnedir.
Şiirsellik kalıplarıyla oluşturulan duygu imgeleri
kamusallaşır ve bir yetkinlik ölçüsü olarak kabul görür. Yarattığı göz boyama
ve kandırmaca ile yapay hayatların yapaylığını maskelemeye yarar, düşünceye
çelme takar ve neyi nasıl hissetmemiz gerektiğini kodlayan, baskıcı bir
bombardıman oluşturur. Sadece ve sadece kalıplar, kurallar, dizgeler üzerinde
var olabilen şiirsel söylemin bu yapısı, sahteliğinin de deşifresidir aslında.
Duyguların doğallığını sakatlayan, hissedişi tek tipleştiren unsurlarıyla, estetik hegemonyanın daniskasıdır.
Çünkü şiirsellikle sağlanan duygusal avuntu, gerçeklikten
kopuşun ağırlığını göz ardı eder. Yarattığı simülasyon, gerçekliğin
kamuflajından başka bir şey değildir. Yaşamak zorunda bırakıldığımız
koşulların, akıldışı tahakkümünün devamı için şiirselliğin oluşturduğu
simülasyonlar işe yarar. Kısacası, imgelere yaptırılan akrobatik numaralar,
vıcık vıcık klişe duygu boşalmaları ve bir tutam nostalji ile kuruluveren
“şiirsel” söylem, okurun önüne açılan üç kâğıttan başka bir şey değildir.