23 Eylül 2013 Pazartesi

ŞİİRSELLİK





Şiirsellik, bir uzlaşma üzerinde kurgulanmış metinlerin “güzel”, “steril”, “hoş” hamurudur. Uyumluluk kuralına bağlı kalınarak oynanan bu oyun, en katı konformist içeriğe sahiptir.
Şiirsellik, bu yapısıyla herkesi olduğu yerde tutar, anestezik bir etki yaratır. En temel duyguları, sembolleştirme ve sonrasında da kendi sembollerinin gerisine düşürme yeteneğidir. Hissedişin doğallığı şiirsellik yoluyla kodların, klişelerin sınırlarına alınır ve zihinlerde, başka türlüsünün mümkün olabileceğine ilişkin çıkışları kapatır. Duygular artık birer nesnedir.
Şiirsellik kalıplarıyla oluşturulan duygu imgeleri kamusallaşır ve bir yetkinlik ölçüsü olarak kabul görür. Yarattığı göz boyama ve kandırmaca ile yapay hayatların yapaylığını maskelemeye yarar, düşünceye çelme takar ve neyi nasıl hissetmemiz gerektiğini kodlayan, baskıcı bir bombardıman oluşturur. Sadece ve sadece kalıplar, kurallar, dizgeler üzerinde var olabilen şiirsel söylemin bu yapısı, sahteliğinin de deşifresidir aslında. Duyguların doğallığını sakatlayan, hissedişi tek tipleştiren  unsurlarıyla, estetik hegemonyanın  daniskasıdır.
Çünkü şiirsellikle sağlanan duygusal avuntu, gerçeklikten kopuşun ağırlığını göz ardı eder. Yarattığı simülasyon, gerçekliğin kamuflajından başka bir şey değildir. Yaşamak zorunda bırakıldığımız koşulların, akıldışı tahakkümünün devamı için şiirselliğin oluşturduğu simülasyonlar işe yarar. Kısacası, imgelere yaptırılan akrobatik numaralar, vıcık vıcık klişe duygu boşalmaları ve bir tutam nostalji ile kuruluveren “şiirsel” söylem, okurun önüne açılan üç kâğıttan başka bir şey değildir.

22 Eylül 2013 Pazar

ŞİİRİN ŞE’Sİ





Bana kaotik şiirin sesini anlat Fedor

O halde buna kısaca şiirin şe’si diyelim. Hatta demeye başlıyorum bile.

Müziğin tonal yapısında gizlenmiş tahakküm yoktur, şiirin şe’si dediğimiz şeyde.
Dilin özgürlük karşıtı karakterini kırmaya çalışır, bu şiirin sesi. Dille sınırlanmış ifadeyi, alıp uçurur, anlamın aşıldığı bir alan yaratır. Bu alanda merkez yoktur.
Dil, zamana sahtekarca bağlanırken, şiirin şe’si gramersiz düşünebilme, hissedebilme, var olabilme imkanı sunar. Dil ve ses adeta bir savaşa girer şiirin içinde, ses dilin sembolik yapısını hırpalar, bozar. Başka bir algı  kanalı açar. Artık kelimelere, anlamları için pek  ihtiyaç yoktur. Bu tutarlı bir işleyiş kazandığında, formüle edilme ihtiyacı da taşımaz. Kendiliğinden dolayı böyledir artık.

Şiirin şe’si atonal midir doreF?

Otoriter bir ideolojisi var tonalitenin ve her yeri sarmış durumda. Bu yayılmacı özelliği gizli bir denetim yaratıyor. İnsanın yalıtılmışlığından kaynaklanan sessiz boşluğu dolduruyor.
Kaotik şiirin sesi, doğası gereği tonal olamaz bu durumda. Çünkü biçimselleştirme daima bir daralmayı dayatır, tonalite de sembolik yapılanmanın en önemli bileşenlerinden biri olmuş tarihsel sürece bakınca. Kaotik şiir var olagelenin tam karşısında konumlandığı için, bu sürekliliği yıkma potansiyeli taşıdığı için “yeni”dir. Tonalite kaotik şiire terstir, bozar onu. Ancak atonal yapı da tekrarlar ve sabit dizilişlerle oluşur. Merkeze eşit uzaklıkta sıralanan on iki sesin anti-hiyerarşik dizilişi olumlanırken, ‘merkez’ kavramının varlığı göz ardı edilir. "Müziği özgürleştirdiği noktada zincire vurur" demiş atonal yapı için Adorno.
Şiirin şe’si atonal de değildir. Şiirin şe’si ilkeldir. Ampirik gerçekliğin evreninden yükselen bir ses bu. Dil ile nötrleştirilemeyecek kadar organik .
“Sadece duyuyoruz hiçbir şey bilmiyoruz” diyebilirim ancak, Homeros’un dediği gibi.

Bu konuda sus artık Fedor. Sırada ne var?

Sıra yok. Sarsıntı var.

KAOTİK ŞİİR




Şimdi burada bugüne kadar hiç denenmemiş bir şeyi,
Bir kaosu meydana getiren unsurları sınıflandırmaya çalışacağız
                                                             Herman Melville
                                                                Moby Dick

Kendine ait bütün dinamik imkânlarını araştıracak şekilde özgürleştirilmiş şiir,
düzenin ve öngörülebilirliğin boyunduruğundan kurtulmuş bir yapı taşır.

Hizada değildir.

Üretilmiş kuralların karşısında durur. ‘Düzensiz’dir. Dilin, söyleyişin ve algının kalıplarına saldırı özellikleri vardır. Bunu yaparken saldırı yöntemlerini de yeniden kurar.


Basit sistemlerin düzene uymayan davranış biçiminde, yaratıcı bir sürecin faaliyeti bulunur.

Kaotik şiir bir türbülanstır. Düzgün bir akış parçalanıp sarmallara ve burgaçlara dönüşür.

Kaotik şiirde tesadüflerin işleyişiyle ortaya çıkan sonuç, asla tesadüfî değildir.

Kaotik şiir bir durumun değil, bir sürecin yapısını oluşturur.

Kendisi bir süreklilik oluşturduğunda, bu sürekliliği kesme ve sıçrama enerjisine sahiptir. Doğanın kendi doğası gibi nonlineerdir.

Düzenli sabit değerler içermez. Gösterenle gösterilen arasında yaratılmış uzlaşımcı dizgeyi bozar.

Yapay etkilerin yönlendirdiği tepkileri taşımaz. Tepki, anlık olayların ve kısa süreli değişkenlerin dışında ve uzağındadır. Bütüne ilişkindir. Bu nedenle bütünü tahrip gücü barındırır.

Düzeni iyileştirme amacı yoktur. Düzeni yok etme iddiasındadır. Sistemden köklü bir kopuşun gerekliliğinin bilincini barındırır.

Kaosun bilincine varıldığı an, ‘söz ediş’ biçimi değişmeye başlar. Zihni sınırlandıran dilin, sembolik ve tekbiçimci yapısını kırmanın yolu kaotik şiirle mümkündür. Mallarme, “Kim konuşuyor?” sorusuna “ Dil konuşuyor” yanıtını boşuna vermemiştir. Dil ile ifade edilenin ötesine geçmek, dilin imhasını gerektirir. Kaotik şiir, dile ihtiyaç duyulmayan dünyayı hedefler.


 Kaotik şiir geridönüşsüz bir değişim yaratır. Bunun farkında olunamayabilir, şimdilik.